Liste şöyleydi; (Önce ortaokul dönemi)
Allah'm Askerleri
Komünist Rusya
Darwin'in Yalanları
Nasyonalizm ve Alman Milliyetçiliği
Bilimde îslam
Siyonistlerin Sonu
Peygamber Efendimizin Üstün Ahlakı
Osmanlı döneminin doğa algısı, İslam dönemi doğa anlayışında olduğu gibi "doğal varlıklar"ın (bitkiler ve hayvanlar ile inorganik maddeler) tıbbi değerlerini esas alırdı. Bu doğa anlayışının belirlediği çerçevedeki varlıkların kendi başlarına bir değerleri yoktur. Ancak hastalıkların tedavisi bağlamında önemleri vardır. O dönemin insanı tanımlayan ifadesiyle "eşref-i mahlukât" görüşü, "insan merkezli" bir doğa öğretisinin şekillenmesini sağlamış, doğadaki zenginlikler onun hayatını sürdürmesi için önemli sayılmıştır.
Sayfa 7 - 1. Basım: Haziran 2022 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - I. KISIM: BİTKİ VE HAYVAN BİLİMLERİ
"Toprak bizim annemizdir. Toprağın başına gelenler onun çocukların başına gelir. İnsanlar toprağa tükürürlerse kendi kendilerinin yüzüne tükürmüş olurlar. Zira biz biliyoruz ki toprak insana değil, insan toprağa aittir."
Hz Ali ölüm döşeğinde ruhunu teslim ederken başucunda bekleyen Selman-ı Paka seslenir ve kendisine bir buket gül getirmesini rica eder. Bunun üzerine o, Hz Ali'ye kırmızı bir gül destesi sunar ve o, eline gül destesiyle ruhunu teslim eder.
Önceleri teknolojinin mutluluk getireceği sanılmıştı. Tabiat ve insan israf edildi. Gelişmemiş ya da az gelişmiş diye söz edilen ülkeler "teknik yardım" adı altında sömürülür oldu. Yeni ihtiyaçlar oluşturuldu. Hayat sunileştirildi ve pahalılaştırıldı. Suni beslenme ve tekdüze bir hayat sonunda hastalıklar arttı.
Güneşteki patlamalarda boyu dünyamızın büyüklüğünün 40-50 katı olan alevler fışkırır. Ateşten bir topa benzeyen Güneş, yüzeyinden çok büyük bir ısı ve ışık yayar. Güneşin yüzeyinde 6000°C olan ısı, merkezinde 15 milyon dereceye ulaşır.
başta elma olmak üzere pek çok meyve ve sebzenin varlığı, balarısının tozlaşmadaki hizmetine bağlıdır. Ekoloji adlı bilim dalı, bu âlemde her şeyin her şeyle ilgili olduğunu gösteren sayısız örnekleri gözlerimizin önüne sermiştir.
Çevre üzerinde bunca titizlenen Kerim bir Kitaba ve Son Peygamber'e inanıyor olmalarına rağmen İslâm toplumlarında da ekolojik bunalım had safhadadır. İslâm'ın öngördüğü ekoloji anlayışının, Hz. Peygamber (s.a.v) dönemindeki canlılığını daha sonra sürdüremediğine dikkat çeken İbrahim Bayrakdar, sünnetin ekolojik verilerinin uygulama alanına taşınamamasını ve göz ardı edilmesini iki sebebe bağlar: Birincisi, bu verilerin eğitim yoluyla insanlığa aktarılmaması, Hz. Peygamber'in hayatını anlatan eserlerde bu hususun geri planda bırakılması; ikincisi ise, bu verilerin hukukîleştirilmemesi yani çevre hakkında Hz. Peygamber'in uyguladığı ahkâmın, çevreyi korumaya dair koyduğu yasak ve cezaların İslâm hukukunda işlenmemiş ve zamanın şartlarına göre geliştirilmemiş olmasıdır.